31 Ekim 2010 Pazar

toprağın kokusu güzeldir biliyorum. İnsan yok olanı sever dimi ? Toprak ölülerden oluşmuş bir karışım. Nasıl güzel kokuyor ki ?
Kitabıma başlarken...

Başlangıçlar hep zordur .Çok gösteriş yaparsan, güvenilmez olurlar. Sade bir dil ise, hemen vazgeçirebilir normalliğinden. Kalbinden, içinden geçenleri yazıyorsan eğer, anlamlı olmak zorunda değil cümleler.Çünkü içinde karışıktır bilmeden. Gereksizdir bazen. Onun için sadece yaz. Dünyada anlamsız zaten...

Önce babama , sonra anneme sonra gökyüzü ve denize.

30 Ekim 2010 Cumartesi

bir metnin devamı-

bulunduğum yere bakıyorum.arkamda kalmış olan bir kaç yürek sızısı ve bir kaç sayfa yazı duruyor.Perde açılıyor, önüme bir dolu senaryo çıkıyor. bu benim işim değil miydi diye düşünüyorum. yeni oyunlar başlıyor, bir gemi geliyor, zeytin kokusunu içine sinmiş. Sanki, tazeliğin verdiği his, sislerle karalanıyor.Bunu bir yerden hatırlıyorum sanırım.Karanlık düşlerimin esiri olduğum zamanlardan. Bir kç saniye öncesinden ve bir kaç kişinin evvelinden.Bu piyese tesadüfen gelidm, mecburen izliyorum.Kimileri çıkıp gidiyor birden.Ben her şeyin inadına oturduğum yerde, zincirlerle bağlıyım. Anahtarım önümdeki oyunda.Nasıl ulaşacağım bilmiyorum. Sadece mecburiyetin verdiği avuntuyla takip edeceğim diyorum kendi kendime. Takip edeceğim önümdeki ayak izlerini,. Onlar belki de geçmişten birer parçam. Belki de bir tuzak, tana için.