11 Haziran 2012 Pazartesi

aşk nedir?

biri bana aşk nedir diye sorsa söyleyecek sadece bir kaç cümlem var. Kendisine iyi davranılması, var olduğunu başkasının söylemiyle farketmesi. Aşk sosyal psikolojide işlenmesi gereken diğer sosyal psikoloji alt başlıkları kadar gereksizdir. İnsana duyulan aşk, bencilliğin kendisidir. Çünkü orada birini çok sevmiyorsunuz, ondan haz duyma peşindesiniz. Var olmanızı kendiniz sağlayamıyorsunuz. Karşılıklı duyulan ilgi hoşunuza gidiyor hem de çok. Platonik aşkta ise 'sahip olamama' gibi bir doyumsuzluk içindesiniz. Siz aşkı dünya zevki sanan aptallar hobbes'un düşüncelerini doğrulayanlarsınız. Aşk acısı nedir? Size duyulan ilgi kesildiğinde o kadar kin duyarsınızki bu kinin oluşturduğu yorgunluktan kurtulmak için hala sevdiğinizi düşünürsünüz. Aslolan şey ise sizi pohpohlayacak her hangi bir gerizekalının kalmayışıdır.

10 Haziran 2012 Pazar

bir acı daha geldi içime bir karabasan gibi. ne oluyor anlamıyorum. bu ben miyim? tanıyamıyorum. ne zaman göz kapaklarıma yorgunluk çökmüştü benim, ne zaman bakışlarım daha güvenilmezdi... Korktum insanların içinde ilk defa. Daha önce de memnun değildim fakat ilk defa korktum. çünkü insanların arasında çok kararsızdım. Nasıl davranmam gerek fikrim yoktu. Onun çaresizliği başkalarında kararsızlık haline geldi. Gece uykusuzluk, uykuda kabus. Tüm olanları unutmak istiyordum. Keşke hiç yaşamasaydımlarda dilimdeydi. Biri, bir şeyi hiç yaşamamışsa üzüntüsü geçicidir belki bir heves veya bir acaba gibidir. Fakat eğer onu yaşamışsan unutmak çok daha zor. Anılar, gündelik yaşamdan anıya dönüşmüşse zormuş. Anıları düşünürken umutlanmak, anı olanın geçmişte olduğu bilgisini hatırlayınca hayal kırıklıklarına dökülüyor. işte bu yüzden tamamen unutmayı isterdim. buna çalıştım. bastırdığımı sandım içime. onları geri çıkarıp yüzleşmeye meyilli olduğumda kırıklıklarımla örülen duvardan geçemez oldum.Kendime yabancılaşmışım. 'Bir insan sevdiği birini kaybedince,içinde kırk mum yanarmış. Öyle bir canı yanarmışki,yaşama sevincini kaybedermiş. Her geçen gün mumlardan bir tanesi sönermiş. Otuzdokuzu söner ama bir tanesi hep yanarmış içinde. Esen en küçük bir rüzgar bile o mum alevini coşturur,hareketlendirir ve insanın canını yakmaya yetermiş' diyorlar ya. o tek mum içimde söndüremeden kaldı işte. daha önce sevdiğimin elinden tutan ellerime baktım bomboştular, içime baktım acıyı duvarlar hapsetmiştiler, kalbime baktım kırıktı, gözlerime baktım güvensizdi. dudaklarıma baktım suskundu. Ne yapmalıyım? Nasıl? Bu soruların cevabı ne olursa olsun yetersizdi. Ben kendi içime yabancılaştım, işte tek bunun nedenini buldum. Çünkü ben içimde başka birini daha yaşatıyorum. Her gün büyütüyorum onu.

31 Mart 2012 Cumartesi

Teker Teker

bir daha asla mutlu olamayacağını bilmek.. çok kötü değil mi? düşünsene... bir daha asla mutlu olamayacaksın. her gün geçmiş günlerin gelecek hayallerini kuracaksın kafanda; ama hepsi güneye kaçan kıştan kaçan gurbet kuşları gibi. güneşe kaçıyorlar. sen kıştasın. çok soğuksun. aslında sadece soğuk görünüyorsun. çünkü sen güneye uçan, sana son kez bakan bir kuşa aşıksın. o kaçarken, bir sonraki yılı düşünmek bile istemiyorsun. biliyorsun çünkü.. diğer bir sürü kuşun arasında onu asla bir daha bulamayacaksın. binlerce birbirine benzeyen kuşla kamufle olmuş o ... ona bir daha asla erişemeyeceksin. kuş dünyanın bir yerlerinde dönüyor nasıl olsa.. fakat güneyleri değişecek hep tabii.. bir yere bağlı kalmak da birine bağlanmak gibi çünkü. kandırmacalar yağar gökten kar yerine. beyazdırlar kar yerine. göremezsin belki işte bu yüzden hiç mutlu olamayacaksın... peki sorsana mutsuzlukla yaşıyorsan yaşama daha iyi... fakat biliyor musun? kış güneye kaçanlardan birini hiç yok etmedi. kış, güneyin ir gün kuzey olacağını hiç unutmadı... kuşlar gelin! hepinize bakacağım teker teker... taki benim kuşumu bulana dek... ah yaprak ağlayan kuşum... nelerdesin?