27 Şubat 2011 Pazar

Korkularımız ve kaybetme duygumuz ;
güzelliğin içinde yüzen küçük balıklar...
Korkan kendisinden
hafızasının eksikliğinden korkan
ve hafızalardan silinen,
koca güzel okyanusun içinde kaybolmaktan korkan küçük balıklar biliyorum.
pullarını etrafa saçan
birden korkuyla hepsini toplayıp
tek tek kabine yerleştiren ve sonsuza kadar içinde tutan benliğini.
Bulunmak için çok kaybolmuşuz.
Erteleyerek çok yoklaşmışız.
Hayat ertelenmiyor.
Hayat seni ertelemeden
Yaşa benliğini,
hayatla beraber.

20 Şubat 2011 Pazar

hayat bize ödünç verilmiştir. Ödünç verilen en iyi şey mi en kötü şey mi kendin belirlersin.. üzülme, bu dünyaya yalnız geldik yalnız gidiyoruz işte . Kaç yaşımızda olursak olalım, hepimiz zamanın gösterdiği sayılarla sınırlıyız.


Gitmek peki..giderken kalanı yolcu etmenin hangi cümlede yeri olabilirki?
Hep diyorum birinin sonsuza kadar yokluğu en büyük çaresizlik diye.
Arada kalmışlık. Özlem. Var olmayana sevgi.
Böyle bir sevgi sence o'nun var olduğunu göstermez mi?
Ne olursa olsun içimizdeki insani iyi duyguları söndürmemeliyiz. Bunları tüketirsek herkesleşiriz ve mutlu olmaya hakkımız
kalmaz.
Ama gözlerinden akan yaşlar kalbine doğru süzülürken gözlerine geri döndüğü oldu mu hiç? Bu da öyle işte. Ağlamayı bil ama ağlama.
........
Bu nedenlerden dolayı anı yaşamalıyız. Sayılar ne olursa olsun .
Hayatımızı hep bizimmiş ama her an gidebilirmiş gibi harcamalıyız. Gün geldiğinde son nefesimizde 'Ben Yaşadım' diyebilecek cesaretimiz olmalı. Arkamızda bıraktığımız gözyaşlarının ağızlarına ise 2 kelime hakim olmalı 'İyi insandı..' .

18 Şubat 2011 Cuma

şu kuşları kafese kapattığında bana haber ver.
tamam.
--
kuşları kpattım.
nasıl? yemeği kafese koymuşsun kuşları değil.
biliyorum, kafesin kapısı çok küçüktü kuşlar girmiyordu ben de yemek koydum. böylece kafesin içi dışında her eyr onlara kafes gibi gelicek

3 Şubat 2011 Perşembe

Phili dağı.
Ütopyada bir yerde, kendisini anlamaya çalışarak geçirilen hayatları içine alan sonsuz düşlerin barındığı ve birbirine adapte olamamış insanları büyük bir uyum içinde sergilediği garip bir içsel dünyaya yolculukta, garip yerlerdeki, bulunamayan gerçekleri, kişinin özüne dönük bir şekilde yorumlar. İnsan dünyasındaki karmaşanın ince ince satırlarını yayan bir düzlemdE...
Karar veririm. Uzun olandan başlamam. Çünkü uzunluğundan yarım bırakabilirim. Kısasına başlarım bitirebilmem kısa sürer. Fakat şöyle bir ihtimal varki kısalık kolaylığa sürükler, -tabii burda içeriğini dahil etmiyorum. İçi ağır olabilir.- Uzun olandan başlarsak gerisinde kısaları okursak karar verilen miktar daha çok ve çabuk biter. Zor olanı başardık mı kolayı da ardından gelir mi bilemem bunun için denicem, hangisi hangisi ve ne kadar ilk......
Uzundan başlıyorum, sıkılırsam zaten doğru bir karar vermemişimdir.

Hayatın fenomenolojisinden kastım bu tür ikilemlerin aslında hayatımız olması. Hayat kavramıyla senkronize edersem, ve tanrı denen mitin gerçek olabileceğini ihtimallerin içine dahil edersem, şimdiki yaşam kısadır -ama ağırdır-, sonraki yaşam ise uzundur ve ilk yaşama göre belirlenir ne olduğu.. Ama uzundur. Deminki gibi içeriğini dahil etmezsem ilk yaşamlar 2. yaşamın bağlantısı kalmaz. Fakat belki de ikinci yaşam ne kadar ağır olduğuna göre seçilmez. Ve bunu da düşünürsem, ilk hayat kısadır sonraki uzundur ve kısadan başlamak en iyisidir.

Tanrı ve buyrukları yok ise, bu hayat yani tek hayat tektir. uzundur. ve başka bir hayata alışmamız gerekli olmadığından, uzun mu kısa mı bir gereği , önemi yoktur.

Yani bir şeyin doğruluğu kişisel tercihlerimize göre değişebilir. İnsana göre değişir ve zıt tercihler bile insanına göre doğru olabilir. Aynı tip düşünceler ise insana göre zıtlık gösterebilir. En iyisi bu kadar derin düşünmeden rstgele bir kitabı elime alıp, okumaya başlamak. Bitirmek . ve yenisine geçmek. Bir şeyi okumadan, kısadan başlamak mı uzundan başlamak mı daha iyi olacak nasıl anlayabilirim ki? Sanırım bir biriyle zıt görüşte olan 2 filozfn ddiğinin ikisi de mantıklı gelebilir. çünkü hepsi kendi hayatlarının doğularını bulmuşlar, onu savunmuşlardır..İkisi de mantıklıdır. Çünkü zıttır ama ikisi de doğrudur -insandan insana göre değişir-



Bu tür ikilemler yorar insanı. Bu ikilemleri birbirine zıt hale getirmek de, aynı kapı haline getrmek de insanın belirleyeceği bir iştir.

Money money money

Aslında bizi, bize kavuşturan şeymiş para. Onun sayesinde yürüyebilmişiz, onun sayesinde kişiliğimizi bulabilmişiz, onun sayesinde kendimize gelebilmişiz, onun sayesinde ilerleyebilmişiz, onun sayesinde düşünebilmişiz... Doğduğumuz andan itibaren
buna başlamışız. İnsanlığımızın yeteneklerini paraya ulaşabilme anahtarı olarak şekillendirmişiz. Sayısız okula bunun için gitmişiz. Kişiliğimizi yaratmışız, sonra onu bulmak derdine sırf para için katlanmışız. Paradan çoğumuz nefret etmişiz, ama onu gelişebilme aracı olarak da görmüşüz.
Para kazanma derdinde hayatımızı o kadar hızlı harcamışızki, yarış başlamadan bitirmişiz. Kabul edelim, para bizi biz yaptı. Biz bir hiçtik.
Parayı kazandıktan sonra, para değil miktar için savaşmışız. Bu arada hak yemişiz, hak çalmışız. Emeğinin teriyle yükselen pek az kişi olmuş. Arada hayatın zevkleri için hobilerimizi belirlemişiz. Ama bir bakmışız sonra onlardan da banknotlar istemeye başlamışız. Birden kişiliğimizi kaybedivermişiz ve o gün, toprak üstümüze düşmüş zaten. Can Dündar'ın bir şiirinin sonunda şöyle diyordu ben de yazımın sonuna eklemek istiyorum;
'Yakında yayılacak çimler üstüne, hadi onlar yayılmadan, sen yayıl çimlerin üstüne'

2 Şubat 2011 Çarşamba

Hep onun seviyesine gelmek için uğraştım. onun izinde yürüdüm. onun dilinden olguya dönüştüm. çok teşekkür ederim. yeteneğini benle fedakarca defalarca paylaştığın için. Bunu bilmesen de ben biliyorum. Bu bizim sırrımız. 2 kişinin bildiği sır, sır değildir. zaten 'biz' kelimesi çift yazılmaz, tek hecelidir, tektir..
Çok teşekkür ediyorum sana. Hayatımda bir şeyi olsun, 'güzellikle damıttığın' için. Ben hırsız mı oluyorum bilmiyorum ama o kadar yücesin ki, kıskanıyor bu kalpler, eller, kalemler ister istemez cümlelerindeki ruhları 'kesik kesik soluyan' .
Yıllardır seni takip ediyorum. Sessizce. Belki de bir tanrı gibi. Hep takip ediyorum seni. Ben bir tanrıyım belki, sen de benim tanrımsın işte o kadar büyüksün gözümde. Her kelimeni ayrıştırarak incelemek.. her yazdığını defalarca okumak ve bir sonraki için sabırsızca beklemek. her gün şu lanet bilgisayrın başına geçip, mutlaka yazdıklarına yani ruhuna yani ruhuma bakmak. her gün. hiç bıkmamak.
Uyuşturucu etkisi mi bu bilemem.
Sen harika bir insansın unutma, mutlu ol, hep yaz, mutlu ol, yaz. Çünkü 'zamanın gösterdiği sayılarla sınırlıyız kelimelerle değil.'
sımsıkı tut elimi. hiç bırakma. sana o kadar ihtiyacım varki bir bilsen.
bir bilsen..
Sözleri olmayan şarkılar dinledim. Bu şarkılar kanatan içimi. Öyle güzelki.. Al sözlerini
sen oluştur dercesine.
Ben doluyum gel br de sen doldur içimi diyerek, fedakar ruhlu şarkılar
.
Yann tiersen.
Sen, kendini bana hiç gözüktürmeden aşık ettin, müziğinle. yani ruhunla.

1 Şubat 2011 Salı

Olmak istediğimiz gibi davrandığımız zamanlar bir adım atmış oluyoruz.
Bir adım daha istediklerimize.
Fakat biliyor muyuz, o yolun, olmadığını?
Kendimizden saklandığımız ve böyle mutlu olduğumuz zamanlar.
Aslında ne kadar haykırışlar topluyoruz, içimize.
Bir gün patladığında ise olmayan yoldan u dönüşü yapıyoruz.
Belki de kendimiz diye bir şey olmadığı için, kendimiz gibi olamıyoruz.
Değişmek istiyoruz, değişemiyoruz.
Gitmek istiyoruz, gidemiyoruz.
Kalmak istiyoruz kalamıyoruz.
Yapmak istiyoruz yapamıyoruz
Ya kendimiz engel çıkarıyoruz ya da başkaları.
Neyse. bazen binayı onarmak yerine yıkıp tekrar inşa etmek gereklidir.
Kim bilir, bir gün bir yerde karşılaşırız.
O gün, yeni tanışmış gibi
bir o kadar da tecrübeli,
yeniden şekilleniverir zaman.
Hoşçakal.