28 Mart 2011 Pazartesi

Sokak, ruha sessiz geliyordu.Pencere vardı aralarında, avaz avaz bağıran bahar, çiçekleriyle doluşmuş dallarını pencereye tıklatıyordu. Sokağın sessizliği derin bir çığlıktı. Gerçek hayat aslında dışarıdaydı. Ayak seslerinde, garip müzikler eşliğinde. Fakat fırtınada esen rüzgarın içinde kurumuş yapraklar , hala israr ediyorlardı çaresizliklerine. Birden, o çığlıklar sustu. Sessizliğin çığlığı dindi. Çünkü tüm bunların arasını delice delen başka bir melodi fısıldadı kuşlara, yeşil gözler. Özgürlük, vicdanın parmaklıklarında hapsolacak kadar tehlikeli fakat insani olmayan duyguları insanlaştıracak kadar da rahatlatıcı bir intihardı aslında.
Bir silah sesi, umut şarkılarıyla geldi. Umut şarkıları güneşi sımsıkı tuttu, kapladı ve kuşlar kanatlarıyla bütünledi.
Sonra o yeşil gözler, bir şeyi unuttuğunu farketti. Kendini unuttuğu için belki de...
Özür dilerim oğlum dedi, kelepçeler elinde sallanırken, onların yüzüme yansıyan ışıklarını hiç unutmam. O günden beri korkarım ışıktan çünkü.
Işık her yüzüme yansıdığında birini kaybedeceğim sanki.
Sonsuz bir sokak içim. İçinde gezerken, aynı renkte çakmağı alıyorum elime. Orası yaşıyor mu? Bilemiyorum. Işık katmak için siyaha; siyah yanan ışığı ilk defa görüyorum. Yukarıda bir ay var; masmavi bir top; parlaklığını simsiyah güneşten almış. Çok karanlık oldu. Nefes alamıyorum.
karlar tekrar kimsesizliğin göğünden düşene dek bekle diyor oradan biri. Gündüz olsun bekle. belki sadece bir yanılsamadır bu karanlıklar bekle. Ben de kimsesiz bir çocuk gibi beklemeye başlıyorum orada. Görmediğim yerde bir yere kıvrılıveriyorum. Gözlerimden yaşlar mı akıyor ne? Hangi renk olduklarını bilmiyorum. Bekliyorum; sanki gelecek yolcular benim durağımda inecekmiş gibi. Hepsi el sallayıp geçtiler şimdiye dek. Br de özür dilediler tabi....Gelse de kalıcı olur mu ki? Ya tamamen bağlanırsam buraya? Eskileri düşünerek kızarsam yarına veya alışırsam; neyi beklediğimi unutursam? hatırlanmak istenmeyen günleri delice sorgulayarak yaşlanırken birden önümde canlanı verirse gerçek yaşam? İçimin derinliklerinde hapsolmaya değer mi bu ağır zaman...
Bilemiyorum. Sadece bekliyorum... Belki de uykuya dalarken ölmüşümdür... Bilmiyorum. Sadece; bekliyorum.

Ona kızdım. Özür diledi. Ben kızdığım için özür dilemedim.Beni unutmuştu, hayatın getirdiği mecburiyeti işlerken .unuttuğu için özür dileyen bir babam vardı benim.Büyüklük onda kaldı. ama ben daha çocuktum. Büyüklük ben de kalsın diyemezdim. Yıllarla yaşlanmak istiyordum; sözlerle değil. Özür dilemedim.O unuttuğu için özür diledi ama... Ben hiç özür dilemedim; hiç unutmadığım için...
Yolun bitiminde aynı yerde olacağız ...
Sessizlikte iki çocuk. biri büyümenin gereklerini bir çırpıda kavrayacak, diğeri hep kavruk..sanki dün daha..çocuk işte çocuk..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder