21 Mart 2010 Pazar

Derin,Çakıl ve Hayal


Derin Düşünceler ve felsefi saçmalamalar

1

Hayal: Dilimizin tam ucunda birikenler ve dudaklarımızın dışına çıkamayanlar… oradan doğduk. Aklımızdaki döngülerin esiriyiz.keşkelerin kurbanıyız …beynimizin içindeki anılarla döşeliyiz. Bundandır belki vahşiliğimiz..Sorumlulukların bahaneleri geçmişse, hiç yaşamayalım daha iyi..böylece daha yaşanmamış geleceğimizin bahanesi geçmiş olmaz…şu an ölürsem geleceğimin geçmişi hep temiz kalır . ve ben de rahatlarım…keşkelere yer olmaz … ölüyorum son nefesimi toza bulanmış havada veriyorum…hoşça kal geçmişim ve şimdim…kendine iyi bak güzel tertemiz ve keşkesiz geleceğim… hiç olmamış ve olmayacak geleceğim…hoşça kal ve olmayan geçmişinde sana iyi yalnızlıklar dilerim…
Çakıl: Büyük büyük hayaller…
Bize kızdılar..
Büyüttüler içimizdeki ateşi..
Körükle gittiler yalnızlığımıza.
Bahaneler buldular yaratıcılığımıza..
Aşağıya indirdiler bizi.
Ayaklarıyla ezdiler..
Hepsini görüyorduk küçük gözlerimizle izliyorduk aşağıdan…
Yukarı baktığımızda ise göremediğimiz tek şey, inancımızın yardımsever gücüydü..
Merdivenlerden çıkmaya çalıştık..
Yapamadık..
Tırmandık tekrar buz gibi yere çöktük.
Ne istiyorlardı bizden?
Küçücük masum patilerimizden?
Aşağımıza baktık.en aşağıyla durduğumuz yerde bikaç santimetre vardı..
.bizmi aşağı indik yoksa durduğumuz yer dışındaki topraklarmı yükseldi?
Aslında biz mi kendimizi küçümsedik?
İnsanlar bizi satır aralarındaki boşluklara sığdırmaya çalışırken..
Biz mi devrik cümlelerine ağlıyorduk?
Yoksa şimdi delirmeye mi başlıyoruz?
Kim bilir..
biz artık yalnızız.
Biz artık biz değiliz.
Her şeyi görebiliyorum bir çift gözle..
Hani her şey tekti, yalnızdı..?
Bu gözler bir çift ama gördükleri eksik..
Yukarıya baktığımda ise göremediğim tek şey , tanrıydı…
Bir daha baktım.
Aslında ben kendi kendimle can çekişiyordum.
Doğduğumdan beri.
Hep bunlarla uğraşıyordum.
Şimdi ölüyorum.
Ve geçmişe baktığımda bir tek; yalnızlık görüyorum..
Hayal:olmayacak şeyler değildi düşlediğimiz.
hayat, bir takım mecburiyetleri üzerimizde bir leke gibi bırakıp kaçıyor
ve biz parmaklarımız parçalanırcasına çitileyerek çıkartmaya çabalıyoruz..
bu meşguliyet içinde gömülmüş giderken zamanın son tik taklarıyla irkilerek farkına varıyoruz ki
hiç yol almamışız..

Derin:Aslında yol almışsındır, fakat bunu göremiyorsun.Göremediğiiin içinden çıkmak yerine saçmalıyoruz.Üzülme. Demişlerki, senin bir gülüşün için yaşayan birileri mutlaka vardır.

Çakıl: okadar büyükki manevi olanaklarımız.yüzbinlerce çizgi arasından birine sıkışıyoruz.ve o bizim davranışımız oluyor.Yaşamda izleyeceğimiz psikoloji.Aslında öbür çizgileride seçebilirdik değil mi?

Hayal:benim çizgim çok uzaklarda. En kuytularda. Söylediklerimden de anlaşılıyorsa, ben çok uzaklardayım…

2

Hayal:Ben ne olacağım?Görülmüş ‘şey’lerin pişmanlığından doğan sinirin törpüleyişi hayatı, yazık denilecek şekilde ilerliyor gözler önünde. Evren her bir düşünceyi temsil ediyor, işte bu kadar sonsuz işte bu kadar doyumsuz.yetenek mi isterdik , bu koca boşluğu doldurmaya… doldurdukça doldur ve kafan patlasın. Etrafa kan yerine düşünceler fışkırsın.ve kafan patladığın için değilde düşüncelerini kaybettiğin için görülmüş şeylerin pişmanlığından doğan sinirin törpüsü seni öldürsün. Perikmaz adlı biri zamanı gösteren sayılarla sınırlıyız kelimelerle değil demiş. Ama hepimizin evreninde kelimelerden insanlar ölür işte böyle.

Derin:Ben istersem, olur ama ben istemezsem olmaz.ben istersem bir tüy yumağını bir köpek şekline getirebilirim.Öyle yapıyorum,yapıyoruz zaten. Beynimiz,dilimiz, kulağımızın sistemiyle bir köpek görüyoruz. Ben nasıl yarı yalan olan, anlamsız ve bilindik törpülerimizin içine giren ‘şey’i sevgi olarak görebiliyorsam, kafamın patlayıp patlamayacağını da uydurabilirim.

Hayal:Nasıl da uyumsuzca geçti zaman, nasılda pembe gözlükler gözü boyamışçasına maskeler giydirmişçesine dünyamıza, öyle güzeldi ki bulutların ışığı yani umudu.. ama diğer her şey gibi ışıkların umudu da güneşten çalınmıştı.Ve güneşe yaklaşan fırınlanıp ölürdü.Umutlar hep uzak mı, yaklaşınca ölüyor muyuz ?

Derin:Şeyleri uydurmak için umudu kullanıyoruz. Umut bizi yaşatan şey ( güneş gibi) .. umuda yaklaşınca ölmezsin güneşe yaklaştığındaki gibi. Çünkü zaten umut senin çok yakınlarında, yani içindedir.

Hayal:İşte bu yüzden ölüyorum her geçen gün, bu yüzden artık törpüleri biraz fazla kaçırıyorum.içim yanıyor ve cevabını buldum, senin sayende.

Derin:Cevaplarını hep kasvetli yapmak zorunda olanlar, umutsuz vakadırlar. Umutsuz vakalar can acıtmazlar.çünkü onlar, kimsenin umurunda değildirki…Umutsuz vakadırlar.

Çakıl:…

Derin:Ama umutsuz vaka olmayanlar azıcık bile umut sezintisi durumundakiler acıtır canı. Dimdik bir çizgiyle ve basınçla kalbin belli bir bölgesini yakarlar.ve bu yüzden onlar zararlı birer böcek gibiler.

Hayal:Sarı ışıklar gibi..sarı hem hastalık hem umut rengidir. Ne kadar çelişkili. Ben kararımı verdim. Ben, hiçbir şey olacağım…

3

Hayal: duygularımı nereden görebilirim? Akciğerimin içine dolan havayı hissediyorum. Bir ses geliyor. Ve düşüncelere dalıyorum.. uyandığımda bir ayna çıkıyor karşıma. Çeşitli renkler görüyorum. Ve akciğerlerime baktığımda onların yansımasını hissediyorum.

Derin: Saydamlığın gizeminde, arada kalmışlığın küçük parçaları...Belki de bir renk ifadesinin en duygusal şeklini bir duygu karmaşası olan temel maddeyle birleştirince bu açıklanamaz oluşumun temel yapı taşının adına yağmurun bukalemun etkisi diyoruz.buzlu aynanın bulanıklığında eriyip gidenler yanlarındakilere dikkat etsinler. Saydamlığın gizeminde olup bitenler orada yansır. Yağmurun etkisi, en iyi bukalemunda görülür. Çünkü yağmur bir renktir. Bukalemunda renklerin şifresini çözen ve maske takmayı bilen en iyi canlı örneğidir.

4
Hayal :Elimdeki göz yaşları kana döndü ve can verdim üzüntüye...kanımla .artık canlı canlı ölüyorum ..

Derin: umut hayallerde hep gökyüzündedir bir ışık demeti halinde ama bizim bomboş satırlarımızdaydı.anlaşılmadığımızı ve anlatamadığımızı biliyorduk benliğimizi… ve kağıda dökülen her harf , her söz bizi yansıtıyordu bu kadar kalabalıktık yalnızlığın içinde bile… binlerce harfimiz her geçen gün şans diler bize, bir sonraki gün bir önceki gün gibi olmasın diye…

Çakıl: Ağzıma gelen sözler bile yalandı.çünkü artık, doğruyu ellerim konuşuyordu. Bilinmezliklerde bilmediklerim, düşüncelerimin konuşması, ellerimden akan enerjiler topluluğu. Evet, yazı yazarken düşüncelerim konuşur, ağzım konuşursa kalıplar kullanılır.
Nokta kullanılacak her bir dilimde virgül konur. Cümleler birleştirilir ve sonsuz akımlar başlatılır.dil, bilincimin olguya dönüşmesi süreci. Dilim kağıtlara sayfalara, düzlemime dökülür. Bilincin kaybolanlarının kuyruğunu çekeriz. Gün doğar ölürüz, gün batar doğarız.saatlere karşıyızdırbelki de çoğu zaman… günlere meydan okuruz.pazartesimi Salı mı bilmeyiz.. düşüncelerin derinlerinde bunlar yoktur çünkü.sadece yazarız ve sadece okuruz. Bizim beynimiz değil, fikirlerimizin beyni çalışır sürekli. sayfalara tekrar tekrar dökülür harfler.ve yenileri birikinceye kadar bekler yapayalnız hayaller…
Her şeyim biter yazım bana kalır. Geriye baktığımda sadece kitaplar kalır güzellikle damıttığım..

Hayal: Kitap kitap ciltlenmiş hayallerimiz hep yer yüzünde kalır, biz toprakta çürüsekte…ruhumuz okunur…ve hiçbir zaman ölmeyiz yazının verdiği bu büyük zarafet ile…
Gün gelir başkasın da okur bu düşünceleri ve o da son cümlelerde harcanıp, düşüncelerde kaybolur…

5

Hayal: dünya istediğimiz gibi olabilseydi. Keşkelere umut vermemek için.

Derin: Ben zaten böyle bir dünyada yaşıyorum.
Deniz, sinirin bir yerde toplanıp ortalığa yayılmasına benzeyen dalgalarını sahile döküyordu..
Balıkların saçları pullarla özene bezene döşenmişti.
Her kum tanesi ayrı bir dağın yamacından seçilerek gelmişti.
Güneş yabani ördeklerin üzerinden seçe seçe aldığı her bir tüyü üzerine yerleştirerek ,Her gün daha canlı parıldıyordu akan ırmağa..
Uçsuz bucaksız çimlerin arasında farklılık oluşturuyorduAğaçlar tüm dünyayı kaplamak ister gibi,
Dalları ve yaprakları gövdesinden metrelerce uzağa saçılıyordu..

Çakıl: Harikalar içinde harikalar
Bize mi öyle geliyor yoksa güneşin yakınlığı.
Arasındaki mesafeyi bilmediğimizden mi güneş bu kadar yakın?
Niye bu kadar yakın görünüyor?
Biz mi öyle istiyoruz…
İstediğimizin bilincine varamadığımız için mi bu kadar kendimizi kandırıyoruz.
Dümdüz 200 metre yürü güneşe varırsın.
O ışıklar bir yakın olsa.
Gerçekten her şey göründüğü gibi olsa.
Yoksa tat denen şeyde birazcık acı da var mı şekerin yanında?
Acıyı sevenlerle şekeri sevenler mi oluşturuyor bu dünyayı…
Güneş belki yakında değil, ama ölüm yakındır bize.
Yıldızların peşinden koşanlar, kavanozdaki kırmızı balık oldular.
Bir yudumda bitenler her zaman tatlı ve öz olmalı derler ya,
Benim hayatımda öyle olacak yakında..
Yarın mutlu olmaya başlayacağım..
Ve bunları söyledikten sonra dedilerki bana:
Yarına bıraktıklarına bugünden başlasana?
Rüyalarını gerçekleştirmek için uyansana…
Sustum.ve hayatın son tiktaklarıyla irkilerek uyandım ki, hiç yol almamışım..
Son yudum içilmemiş..
Ve artık ben de düşüncelerde kaybolmuşum…



6

Hayal: her şey hazır…

Derin: Havanın vazgeçilmez arzusu, güneşin içlerini ısıtması ve ortaya saçılan her bir molekülün örgüler haline gelerek kimyasal olaylara karşı çıktığını gören kırmızı dolunayın yıkıcı görüntüsünün altındaki sakinliği her deniz dalgası özlemekteydi, en çok da yakamozun özlemi kavuruyordu içleri…
Çakıl: özlem…Masumluk derecesinde.

Hayal. O da nedir ki?

Derin: Yanımda hayalet gibi dolaşan çizgiler, bulutlar eşliğinde karanlık gökyüzünde uçuşuyordu.
Çizgiler, ruhları şekillendiriyordu…
Kar yağıyordu tane tane, yerde düzlem yapıyor ve simler gibi parıldıyordu.

Hayal: Karlar bile sip siyahtı…kasvetli ve hüzünlü bu dünyadaydı, masumluk…
Masumluk, karanlık gölgeler üstünde gümüş pırıltısı beyazı kadar ferah bir kıpırdanıştı.
Değerli kavramını hatırlatan bir karşılıksızlıktı..
Sonsuz evrenin sonluları arasında bir yudumluk bir zevkti belki de…böylece kayboldu.
Dünya’n o kadar beyazdı ki,üstünü karla örttüler, ve sen de diğer her öngörü ve çaresizlik gibi siyah gördüğümüz karda kamufle edildin…

Üşüyorsun biliyorum karların altında, ama çıkaramam ki seni ,artık görünmezsin bu kıskanç dünyada…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder