15 Mart 2010 Pazartesi

Mai ve Siyah

Güneş görünmüyordu, yalnız o tutuşan , yarık, etrafında bulutlar, bir kar tufanına boyanmış duruyor, biraz yüksekte siyah bir küme o yangının üzerinde gittikçe koyulaşan esmer bir kubbe kuruyor, kenarlarından pembe, kırmızı, sarı püsküller sarkıyor; bir tarafında erimiş bir yakut deresi ince kıvrıntılı bir hat ile yol açarak akıyordu. Birden manzara değişti bu yangın sönerek ortasında kırmızı bir tabak açıldı, etrafında sağına soluna altına üstünedeste deste sarı nurdan oluşan oklar fışkırdı.bir saniye sonra yine değişti, bulutlar bu yakut kümeleriyle dolu tabak üzerine parça parça dökülmeye başladı, nihayet büsbütün örttü, artık hiçbirşey görünmüyordu.orada siyah bulutlardan bir dağ yükseldi.bir aralık güneşin son ziya hamlesinin feveran ettiği görüldü, ta o dağın ötesinde tutuşmuş bir orman gibi parladı.şimdi Ahmet Cemil’in gözleri bulanıordu. Bütün denizi , semayı bu bulantıiçinde karıştırdı, artık görmeyerek bakıyordu. Biraz sonra ayaklarının altında gizli bir hışırtı ile gecelerin sırlarını taşımaya hazırlanan suların üzerine geniş, uzun bir gölge düştü.

Halid Ziya Uşaklıgil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder