28 Temmuz 2010 Çarşamba

'dünya güneşin etrafında dönüyor ben ise dünyanın içinde dönüyorum.dönerken gözümü kapıyorum ara sıra, nerede ışık varsa ona yöneliyorum. Film şeridi gibi geçiyor karanlıklar göz kapaklarımda, ışık aradan fırlıyor tabii...
Bekleyin diyor oradaki bir renk karmaşası. Zeytin kokulu mevsim, biraz limonatayla geliyormuş meğer. Karşılama merasimi uzun olmamalı ki, gözümü açtığımda benim dönmediğim dünyanın hala dönüyor olduğunu farkediyorum. Artık umursamıyorum sanırım...
Zeytin kokulu mevsim geliyor gerçekten, çünkü önümde zeytin ezmeli bir dilim ekmek yanında bergamot kokulu bir fincan çay görüyorum. Annem hazırlamış. Limonata daha sonra eşlik edecekmiş.
Sokakta yann tiersen çalıyorlar. La Dispute adlı şarkı olduğuna eminim.
En çok beğendim şarkılarından çünkü. Delicesine fındık ezmeli bir dilim ekmek yiyormuş gibi zeytin ezmeli bir dilim ekmeği karnıma indiriyorum, çayı da.
Bir gün, insanların binlerce aptalca davranışlarını bir yere not edecek olursam benim de sevmediğim yiyecekleri sevdiğim yiyeceklere dönüştürme oyununu ilk sıraya yazmam gerekir.
Kütüphaneyi karıştırırken Pariste Bir Sabah Kahvaltısı adlı kitap elime geçiyor. birisi çok ilginç yiyecek resimleri yapmış. minik renkli sandviçlerin içinde badem ezmesi var, bu tatlı sandviçleri bir yerden hatırlıyorum ama... yanında canlı beyaz bir gül, kristal bir bardağa özenle yerleştirilmiş. Capcanlı cizilmesine ramen altına bir sürü yaprağı dökülmüş. Neden olduğunu anlayamadım. Ama mutlaka 12. yaş günümde bu renkli sandviçlerden yiyeceğim.
Başka bir sayfayı açtığımda küçük bir dönme dolap maketi çizilmiş. Yanında , beyaz gül desenli bir fincan var. yanındaki tabakta ise karamelli kurabiyeler resmi süslüyor. Her şey öyle güzel çizilmiş ki...
İlerki sayfalara bakmadan önce karşıdaki sahile gitmeyi planlıyorum. Böylece uzaklara dalma adlı oyunumu oynayabileceğim.
Birkaç kalem bir defter ve kitabımı yanıma alıyorum.
Dünyada hiç kimsenin olmadığı bir yere gitmek ister misiniz? Kendinize ayıracak bol vaktiniz oluyor. Kendinizi bulabiliyorsunuz. Çok heyecanlı bir oyun.
Kimseciklerin olmadığı oraya vardığımda, çoktan hava kararmış, yıldızlar çıkmış. Kitabıma bakamayacağım . Yarın bakarım diyorum bende.
Denizle uyum sağlasın diye maviye boyanmış eski bir kaydırağın üzerinde yıldızları seğrederken buluyorum
kendimi. Küçük bir domuzcuk, bir ayıcık şekilleri gözümü kaplıyor. Ve başlamam mı yıldızların üstünde küçük bir hikaye yazmaya... o domuzcuk şekli birden kapı oluveriyor, aklımdaki bir yerlerde duran domuzcuğu o kapıdan geçiriyorum. Sözde değişik bir ülkeye adım atmış. ve daha neler oluyor neler.Üzgünümki, bu hikayeyi ne bir ses kaydına alabilirim, ne yazabilirim ne de çekebilirim. tüm şekiller birazdan değişecek çünkü ben de başka şeyler düşünmeye başladım. Küçük domuzcuk git gi de sönüyor. Doğa ana bana bir masal anlattı bugün. Bir yıldız masalı. Demek ki artık uyuma vaktim geliyor. Gözlerimi kapıyorum ve başka gözyüzlerinin olduğu başka masallarla buluşuyorum...Öbür gün annemin sesleriyle uyanıyorum. beni çok merak etmiş. Üzülme anneciğim, yanlız değildim ki...


Yagmur Hayal

'zeytin kokulu mevsim... '

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder